#müjdeli haber
Explore tagged Tumblr posts
rayhaber · 1 month ago
Text
Karsu Dönmez'den Hamilelik Müjdesi
Karsu Dönmez’den Müjdeli Haber! Sevilen şarkıcı Karsu Dönmez, uzun bir süredir birlikte olduğu Mike Schrama ile geçtiğimiz temmuz ayında hayatını birleştirmişti. Düğün hazırlıkları sürecinde büyük heyecan yaşayan Karsu, Las Vegas’ta unutulmaz bir bekarlığa veda partisi düzenlemişti. Bu özel anılarla dolu süreç, Karsu’nun hayranları tarafından da ilgiyle takip edildi. Temmuz ayında nikah masasına…
0 notes
serazad · 3 months ago
Text
Rüyamda öyle bir kız bebek seviyordum ki rüyam sanki dakikalar sürdü. O kadar içli içli öpüp kokluyordum ki. Çok huzurluydu. Bebeğin de hiç gıkı çıkmıyor boyuna boynuma sokuluyordu 🥰
5 notes · View notes
ziyapasa-01 · 28 days ago
Text
,,," Güzel bir habere hasret kalmış bizleri, müjdeli bir haber ile sevindir Rabbim..."🤲(Amin)
_____//// Cuma geceniz mübarek olsun 🤲☕☔🍁
Tumblr media
8 notes · View notes
i-amdedikoducubey · 2 years ago
Text
Güzel bir habere hasret kalmış kullarını müjdeli haberle sevindir Allah'ım
74 notes · View notes
kalbimin-kiriklari · 10 months ago
Text
Tumblr media
Güzel bir habere hasret kalmış kullarını müjdeli haberle sevindir Allah'ım. 🤲
2 notes · View notes
musfika-hanim · 2 years ago
Text
doktorun tek çocuklu arkadaşıma "senin tekrar çocuk sahibi olman imkansız, milyonda bir ihtimal" cümlesi üzerine arkadaşımın ikinci bebek beklediğini öğrenme şoku :)
milyonda bir mi şimdi bu, yoksa yanlış teşhis mi? neyse sonuç müjdeli haber. şoktan çıkması günler almış bana yeni haber veriyor.
12 notes · View notes
1gezegengezgini · 1 year ago
Text
artık çok üzüldüğümde nereye gideceğimi bilmiyorum, heyecanlandığımda, karanlık bi sokaktan geçerken ürktüğümde, neşeli bir yaz akşamında, eylül sonu soğuktan dudaklarım titrerken yahut müjdeli bir haber aldığımda. nereye gideceğimi bilmiyorum. nereye gitmeyeceğimi biliyorum yalnızca. kayalıklardan, yokuşlardan kan kusarak, canım, ben çok yorulduğumda, dizlerimde hani hiç dermanla, alnımda terle, çatık kașımla, ya da birileri sapanla kalbimi kuş gibi avladığında, ağlara takıldığımda, dağlara tırmandığımda, o dağlardan inince sonra, nereye gideceğimi bilmiyorum artık. pusulam hiçbir yeri göstermiyor bu ne demek oluyor. ben dansımın müziğini, şarkımın ritmini, kalemimin sihrini, yaşamın tüm görkemini yitirdim. lambamın cini değil üç dileğimin üçü birden kayıp şimdi. her şey sarpa sardığında, hata üstüne hata yaptığım başıma çoraplar ördüğüm elimde hani bi koca kördüğümle kalakaldığımda, nereye gideceğimi bilmiyorum. canım, teknem kayığım değil, küreğim kulacım değil, kumsalım kayboldu benim, bu ne demek. bir kaldırım kenarında nedensizce ve öylesine rahat, kucağıma gelip oturan tekir kediyi anlatmak için, saksıda büyüttüğüm domatesin kırmızısını, yeni aldığım kitabın konusunu, parfümümün kokusunu paylaşmak için, nereye gideceğimi bilmiyorum. çok özlediğimde, neyi çok özlediğimi artık bulamıyorum. meğer bir zamanlar her şey yerli yerinde ve yerleri ezberimdeymiș. şimdi neyi unuttuğunu hatırlamaya çalışmakla geçiyor kalbimin bütün vakti. pelerinimi değneğimi değil tacımı sarayımı değil, büsbütün masalımı yitirmișim. kötü kalpli cadı elma mı uzatacak yoksa bir kuleye mi hapsedecek beni, kim bilir. gecenin iki buçuğunda deli gibi uyku bastırdığında, sabah bi küçük kabusla uyandığımda, sersem sarsak etrafıma bakındığımda, nereye gideceğimi bilmiyorum, artık hiçbir rüyamı suya bile anlatmıyorum, canım, bu ne demek. işten geldiğimde, sınavdan çıktığımda, sınıfta kaldığımda, trafik sıkıştığında, canım sıkıldığında, hastanenin acilinde bir hemşireyle çok fena takıștığımda, nereye gideceğimi bilmiyorum. nereye gideceğim kadar nerede bulunacağımı da bilmiyorum mesela ama lütfen beni buradan al. beni lütfen buradan, mümkünse hemen şimdi hatta, kurtar. yoksa benden geriye bi huysuz hayalet bile kalmayacak.
2 notes · View notes
incehareket · 2 years ago
Text
lacrimarum valle
sislerin içinde nerede başlayıp nerede bittiği bilinmeyen görüntüler, çok uzun saçlarmış gibi duran ya da çok geniş ağaçlar, gölgedir hepsi ya da gerçeğin tül tabakasının altındaki değişkenliğidir, işte oradan çıkıp geliyor, belirgin ve kara, ardında bıraktığı iz, bir salyangoz ruhu ardında ışıltılı bir duman bırakıyor gibi, öyle sürükleniyor işte izi, sanki kendi burada ama arkasında gelişinin hatırası duruyor, sisi tarakla taramış gibi yol yol izlerle geliyor. karnının ortasından bir bağ, göbek bağı sanki, ucundan çıkan dev kara bulut göğe uzanıyor. bir haber, bir söz ya da para, hangisi daha gerekli, belki müjdeli bir haber, belki duymayı ummadığın bir söz... fakat bu mülke benziyor. tam arkasında ayakları yerden kesilmiş Merlin, havada, engel olmaya çalışıyor gibi o mülkün hakiki sahibine ulaşmasına... beyhude... mülk onun üzerinden geçiyor, aşıyor engelleri. tüm bu hikaye karanlığın ve eskimiş inançların üzerine kurulu. o karanlıktan bir asa baş vermiş, asa çamura saplı, sahibi de çamurun içinde, asa boşa kaldırmış kendini, kimseyi çekemiyor sise ve karanlığa... çünkü kraliçenin düğün günü gibi, yüzünü gören salve regina der, başı önde, ellerini kavuşturmuş, tam bir teslimiyetle saadeti bekliyor kraliçe, gelinliğinin etekleri bir vadi gibi yayılmış ardına, upuzun ve geniş. sonrası mutmain bir ferahlık... gözyaşları yok, yükler yok... ak bir dağ vadinin ucunda yükseliyor, sivri, dimdik, tam tepesinde bir kuş. ve tüm bu olanlar ince ve göksel bir bağla bağlı birbirine.
Ramazan günü fal mı bakılır, bakmadım, anlattım.
2 notes · View notes
misshyde · 2 years ago
Text
Birçoğunuz benim ne çeşit bir manyak olduğumu biliyorsunuz.. müjdeli haber şu ki delilikte level atladım. Artık daha manyağım.
2 notes · View notes
hacialikara · 2 days ago
Text
Türkiye, 60 adet F-35 alıyor! MMU Kaan ne olacak?
Geçtiğimiz günlerde ABD’den Korgeneral Jason T. Hinds F-35 konusunu görüşmek üzere Türkiye’ye geldi. Yapılan ilk açıklamada tarafların uzlaşmaya hazır oldukları dile getirildi. Fakat aradan geçen birkaç günden sonra henüz kesinlik olmasa da müjdeli haber verildi. Türkiye 20 adet F-35B ve 40 adet F-35A almak istiyor! Türkiye, geçtiğimiz yıllarda Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldığı için…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
altinbilgiler · 2 days ago
Text
Sony’den büyük müjde: Gran Turismo 7 fiyatsız oluyor!
Gran Turismo hayranları için müjdeli haber geldi: Sony, Gran Turismo serisinin erişilebilirliğini artırmak için fiyatsız bir sürüm çıkarmaya hazırlanıyor. Yeni sürüm, bilhassa PlayStation 5 ve PlayStation 4 kullanıcılarını heyecanlandıracak üzere görünüyor. Oyunun fiyatsız sürümü neler sunacak? Sony, bu yeni sürümü ‘My First Gran Turismo’ ismiyle tanıttı. Sürüm, ünlü yarış oyununun temel…
0 notes
rayhaber · 3 days ago
Text
Fenerbahçe'ye İki İsimden Müjdeli Haber
Fenerbahçe’nin Son Durumu: Önemli Gelişmeler Fenerbahçe, son dönemde gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Trendyol Süper Lig‘in 13. haftasında Kayserispor’u 6-2 mağlup eden ekip, bu zaferle moral buldu. Ancak takımın geleceği açısından önemli detaylar da ortaya çıkıyor. Özellikle sakatlık süreçleri, Fenerbahçe’nin sezon hedefleri açısından kritik bir rol oynuyor. Allan…
0 notes
birfinansci · 12 days ago
Text
LPG Fiyatlarında 62 Kuruşluk Bir İndirim Yolda!
Bir Finansçı – LPG otogazın litre fiyatında, 18 Kasım 2024 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde, müjdeli bir haber veriliyor: 62 kuruşluk bir indirim bekleniyor. Bu indirim, akaryakıt fiyatları üzerinde doğrudan bir etki yaratacak ve pompa fiyatlarına yansıyacak. İstanbul’un Avrupa Yakası’nda, Anadolu Yakası’nda, Ankara, İzmir ve Diyarbakır gibi büyük şehirlerde LPG otogazın litre fiyatı…
0 notes
gokveyas · 14 days ago
Text
on beş kasımda saçımızı kesince müjdeli biraz haber alacakmışız. hayatımızı iyi yönde etkileyecekmiş yani. odaca bu detaya inandığımız için saat on ikide saçlarımızın ufacık kısmından kesip alacağız. kyk'ya bayılıyorum! pıt pıt. öptüm.
0 notes
adl1bbed · 14 days ago
Text
Bölüm 207: Bir taşla iki kuş vuran bir plan çaktırmadan ilerliyor
Bir imparatorluk askeri telaşla avluya çıktı. Lu Zhongxing büyük general göbeğiyle bir dizi kılıç hamlesi ile alıştırma yapıyordu. Bunca yıl kendini salıverdikten sonra Lu Zhongxing bir zamanlar sahip olduğu yetenekleri çoktan kaybetmişti. Artık birçok hareketi takip edemez hale gelmişti.
Fakat, Lu Zhongxing gevşemeden dişini sıkmaya devam ediyordu. Birkaç gün önce Qi Yan'ı görmek, Lu Zhongxing'i gerçekten kışkırtmıştı. İkisi de Fuma'ydı ve o kişi kendisinden sadece birkaç yaş küçüktü, öyleyse neden iki farklı nesilden gibi duruyorlardı?
Lu Zhongxing evine dönüp aynanın karşısına geçmişti. Fırlamış göbeği, bedeninin hareketleriyle birlikte sağa sola sallanıyordu ve şamar atınca dalgalanıyordu.
Lu Zhongxing bunu kabul etmeye biraz gönülsüzdü. Uzun zamandır kullanılmayan silahını eline alıp imparatorluk askerlerine ait avluda alıştırma yapmaya başlamıştı.
O imparatorluk askeri yüzüstü yere düştü, şans eseri tam Lu Zhongxing'in önünde yere serilmişti. Lu Zhongxing'in yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirdi ve imparatorluk askerini tekmeledi. Tehdit edercesine, "Kör herif, bu Önder Muhafız'ın vücudunu esnettiğini göremiyor musun?" dedi.
Rapor vermeye gelen o imparatorluk askeri acı içinde dişlerini gösterdi, sonrasında sürünerek kalkıp yüzünde bir gülümsemeyle Lu Zhongxing'in önünde diz çöktü, "Tebrikler Efendi Komutan, tebrikler Efendi Komutan!"
Lu Zhongxing kaşlarını çattı, "Babam kaplıca dağında iyileşmeye çalışıyor. Verecek güzel haberin varsa git ve konaktaki sorumlu efendiyi bul."
"Efendi, haberi henüz almadınız ama Majesteleri bu sabahki meclis toplantısında bir ferman salıp sizi askeri gücü devralmak üzere Komutanlığa terfi ettirdi!"
Lu Zhongxing bir an afallayıp kaldı, sonra imparatorluk askerinin yakalarını kavrayıp yukarı çekti, "Ne dedin sen?"
"Efendim, haber kesinlikle doğru. Efendi Sol Danışman imparatorluk fermanını teslim aldı ve çok yakında gelmesi gerek. Hızlı koştuğu için efendiye müjdeli haberi vermeye bu kimse geldi!"
Bir anlık Lu Zhongxing'in zihni bomboş kaldı. Böyle bir talih kuşunun kendi başına konduğuna inanamıyordu, bu nedenle bir kez daha sordu, "Bu doğru mu? Beni aptal yerine koymaya cüret ettiysen başın ciddi belada!"
"Bu bir imparatorluk fermanı, bu basit kimsenin ne haddine!"
Lu Zhongxing o imparatorluk askerinin yakalarını bıraktı. Elindeki süvari kılıcı da bir gürültü sesi çıkararak yere düştü.
Lu Zhongxing iki adım geriledi. Bedeni bir miktar sarsıldı, sonrasında dengesini sağlayınca yüksek sesle gülmeye başladı. Yüzündeki ifade o kadar vahşiydi ki biraz çarpılmış gibi görünüyordu.
Lu Zhongxing'in aklından neler geçtiği bilinmez, aniden ciddileşti fakat sonra birden öncekinden bile daha yüksek sesli bir kahkaha patlattı.
O imparatorluk askeri yağcı bir şekilde gülümseyerek kenarda dikilirken iç bahçedeki imparatorluk askerleri de oraya toplandı. Hep bir ağızdan Lu Zhongxing'i tebrik ettiler.
İmparatorluk sarayı savunmasının dengeli bir halde olabilmesi açısından temiz geçmişi olan insanlara ihtiyaç olurdu, Wei Krallığı'nın imparatorluk askerlerinin çoğunun aristokrat ailelerin oğulları olmasının nedeni buydu. Meşru olmayan, ilk evlat olmayan ve mürekkep işlerinde gözü olmayanlar aileleri tarafından imparatorluk askeri olması için saraylara önerilirdi. Basitçe söylenecek olursa onlar, ailelerinin vazgeçtiği kişilerdi.
Bu nedenle, esasen imparatorluk ordusunda bahsedilecek bir "üst-ast" durumu yoktu. Herkes asilzadeydi ve genelde beraber takılırlardı. Fakat artık işler değişmişti.
Mevcut saltanatın Komutan'ı, en yüksek rütbedeki askeri görevli. Lu Zhongxing ile aralarında çoktan devasa bir fark oluşmuştu.
Birisi önayak olup yere diz çöktü, ardından yüksek bir tonda seslendi, "Efendi Komutan'a selamlar."
Diğer herkes bu örneği izlemeye başladı. Lu Zhongxing kalabalığın arasında dikiliyordu, bir anda on yıl gençleşmiş gibi keyfi zirve yapmıştı.
Askıdan dış giysisini aldı ve kol yenindeki cepten bir yığın gümüş sertifikasını bulup çıkardı, ardından yüzlerinde yazana bakmadan havaya gelişigüzel bir şekilde saçmaya başladı, "Kardeşlerim, bunları alın ve içmeye gidin!"
İmparatorluk fermanını tutan Lu Boyan tesadüfen bu sahneyi görmüştü. Daha imparatorluk ordusunun avlusundan içeri adımını atmamıştı ki kol yenini savurup orayı terk etti.
Onca zamandır beklemesine rağmen fermanı iletecek habercinin gelmediğini gören Lu Zhongxing kendine daha fazla hakim olamadı. Haberleri iletmiş olan kişiyi eline geçirdi, "Yanlış mı duydun yoksa? Neden fermanı ileten hadım hâlâ gelmedi?!"
"Haber kesinlikle doğru, efendim. Bu basit kimse imparatorluk fermanının, siz efendinin ağabeyine verildiğini duymuştu, belki de fermanı alıp köşke dönmüştür. Neden gidip sormuyorsunuz?"
Lu Zhongxing: "Öyle olsa iyi olur, yoksa kelleni kollamaya bak!"
... ...
Lu Zhongxing Komutan mülküne döndüğünde, köşk kapılarının önündeki alanın bir pazar yeri kadar kalabalık olduğunu gördü. Epeyce araç park edilmişti, tıpkı onun genç ve babasının sağlıklı olduğu zamanlar gibiydi.
Artık Lu Zhongxing nihayet ayağını sağlam bir yere basabilirdi. Köşke girdiğinde, köşk hizmetkarları ona karşı ekstra saygılıydı. Lu Zhongxing başı ve göğsü dik bir şekilde ana salona girdi. Savaş Bakanlığından gelen birkaç general ve görevli çoktan salonda yerlerine geçmişti, o insanların tümü Lu Quan'ın öğrencileri ve meslektaşlarıydı. Lu Zhongxing'in içeri geldiğini gördüklerinde saygılarını sunmak için birbiri ardına ayağa kalktılar.
Lu Zhongxing: "Annem ve da-ge nerede?"
Bir askeri görevli, "Yaşlı hanım ve Danışman efendi iç salondalar," diyerek yanıtladı.
Lu Zhongxing başını salladı. Kalbinde büyük bir keyif vardı ve galibiyet benzeri bir şey hissediyordu. Geçmişte o generallerin hepsi da-ge'ya karşı ekstra saygılı davranırdı, fakat bu ikinci genç efendiye hiç dikkat etmişler miydi?
Devir dönmüştü. Gökteki yaşlı efendi nihayet gözlerini açmıştı! Bu sefer, hiç kimse için geri adım atmayacaktı!
Lu Zhongxing kahramanca ve ateşli bir edayla iç salona girdi. Lu Quan'ın meşru karısı baş koltukta otururken Lu Boyan sağdaki koltuktaydı. Parlak sarı bir imparatorluk fermanı masanın üzerine yerleştirilmişti.
Lu Zhongxing: "Anne."
Lu Hanım: "Er-lang* geldi, gel ve da-ge'nı selamla." (Ç/N: ikinci genç/oğul)
Lu Boyan soğuk bir tavırla soluduktan sonra pasif agresif bir şekilde, "Belki de er-di'nin gözlerinde artık bu ağabeyinin bir değeri yoktur," diyerek karşılık verdi.
Lu Zhongxing hoşnutsuz olmuştu, fakat o vefalı bir oğuldu. Annesine sıkıntı vermek istemiyordu. Lu Hanım'ın solundaki koltuğa oturdu ve şöyle dedi, "Bu oğul saraylarda bir fermanın salındığını duyduğu için bakmaya geldi."
Lu Hanım: "İşte şurada, git de bak öyleyse. Ai... Baban burada değil ve kaplıca dağı çok uzaklarda. Benim de net bir görüşüm yok."
İmparatorluk fermanını okumayı bitirince Lu Zhongxing'in kalbi nihayet sakinleşti, sonrasında, "Annem hâlâ neyin tartışmasını yapıyor ki? Bu bir imparatorluk fermanı. Babamı geri gelerek zahmete sokacaksa bile buna uyulmak zorunda," diye yanıtladı.
Yaşlı hanım büyük oğluna doğru yandan bir bakış attı, yüzünde güçlük çeken bir ifade belirmişti, "Dışarıdaki o generallere bir cevap vermek zorundayız."
Lu Zhongxing apaçık biliyordu ki gönülsüz olan kişi da-ge'sıydı, bu nedenle gülümseyerek şöyle dedi, "Anne, bu imparatorluk fermanına bak. Bu göklerin kendisi kadar devasa bir lütuf. Lu köşkü nesiller boyu çıkar sağlayacak, geriye tartışacak ne kalıyor tanrı aşkına? Babam Krallığı Kuran Dük ilan edildi ve bu unvan miras bırakılabiliyor. Gelecekteki mirasçıların tümü bunu teslim alabilir ve askeri güç de kaybedilmedi. Hâlâ ailemizin ellerinde değil mi sonuçta?"
Yaşlı hanım başını sallayarak onayladı, fakat Lu Boyan aniden lafa girdi, "Krallık Dükü, içi boş bir pozisyondan ibaret. Hiç gerçek güç barındırmıyor. Babam hayatının büyük çoğunluğunda Komutan'dı, o büyüğümüz şimdilik böylesine köklü bir değişimi kabul edemeyebilir."
Lu Zhongxing: "Ama 'şimdilik' olduğunu da-ge kendisi dedi, buna ısınması fazla sürmeyecektir."
Lu Boyan: "Rezil herif, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?"
Lu Zhongxing: "Bana kalırsa kabul edemeyen babam değil, aksine da-ge, ha? Yaptığım şey sadece oğlu olarak babamın kariyerini devralmak, öyleyse da-ge neden bu kadar telaşlı?"
Lu Boyan'ın beti benzi attı ve dudaklarının üstündeki bıyığı seğirmeye başladı, "Sadece bir kariyer mirası olsa bile, henüz sıra sende değildi!"
Lu Zhongxing bunları işittiğinde yüksek sesle gülmesini durduramaz oldu. Yaşlı hanım, imparator tarafından hediye edilmiş kaplan başlı bastondan destek alarak ayağa kalktı ve tatlı dille ikna etmeye çalıştı, "Siz iki kardeş... kavgaya bir son verin."
Lu Zhongxing gülmeyi kesti, ardından yaşlı hanıma düzgünce destek verdi, "Anne, sen rahatını bozma. Bu oğlun bugün da-ge ile bazı şeyleri halletmesi gerekiyor."
Bunu dedikten sonra parmağını Lu Boyan'a doğrulttu, "Da-ge bir kez olsun gerçek düşüncelerini söyledi nihayet. Aslında kastettiğin şey benim buna uygun olmadığım, değil mi? Diyorum ki, da-ge, sen açgözlü birisin. Şu anda Sol Danışman'sın ve en yüksek rütbeli yazınsal yetkili olmaya sadece bir adım uzaktasın. Hâlâ tatmin olamadın mı? Niye, mecliste başka kimse kalmadı mı? Tüm yazınsal yetkililer ve askeri görevlilerle kendin mi ilgilenmek zorundasın? Da-ge bu imparatorluk fermanından memnun kalmadığına göre, neden meclis toplantısı sırasında müzakere etmedi? Görünen o ki cesaret edememişsin, değil mi? O yüzden mi eve dönüp annemi sıkıntıya soktun?!"
Lu Boyan: "Sen..."
Lu Zhongxing: "Peki ya ben? Buna ne denir, biliyor musun? Buna, Göklerin görmediği şey yoktur derler! Zamanında sınava girmeyi istemediğimi mi sandın? Böyle barış dönemlerinde yazınsal eğitimin askeriye eğitiminden daha çok çıkar yolu olduğunu bilmeyen var mı? Sırf seninle benim tıpatıp aynı yüzlere sahip olmamızdan dolayı. Babamla annemin sıkıntıya gireceğinden endişe ettiğim için senin yetkili olma yoluna girmene izin verdim. Ve imparatorluk ordusuna giriş yaptığımda, orada on sene kaldım! Bir ağabey olarak daha önce hiç bu kardeşine acıdın mı? Aradan yıllar geçti, fakat daha önce bana hiç destek oldun mu? Ağzından yağ akana dek yiyorsun ama kardeşinle bir kemik parçası paylaşmanın bahsini açmayalım, yalnızca bir kaşık et suyu gayet yeterli olur, öyle mi? Söylesene?"
Lu Boyan: "Ben..."
Lu Zhongxing: "Hiçbir şey demene gerek yok! Da-ge, annemin beni bu vazifeyi reddetmeye ikna etmesini de bekleme. Meclis sana zaten kibar davranıyor. Sen meşru en büyük oğulsun, yani Dük'ün pozisyonu sonsuza kadar senin, oğlunun ve torunlarının olacak. Tabii bu ikinci oğlun ömrünün kalanında çamura saplı kalması, senin mutlu olmanın ön koşulu değilse?!"
Lu Zhongxing: "Şayet da-ge zamanında bir en büyük oğulda olması gereken cömertliğin binde birine sahip olsaydı, babamın önünde birkaç şey deseydi, benim de imparatorluk sınavına katılmama izin verseydi bir imparatorluk askeri olmazdım, böylelikle bu askeri güç de benim elime bırakılmazdı! Bunların tümü alın yazısı! Anlıyor musun, da-ge? Bu, alın yazısı!"
Lu Zhongxing hararetle konuşmuştu ve sesi ta salonun dışındaki generallerin kulağına dek ulaşmıştı. Bu generaller kelimelere dökmeye gerek olmadan anlayacağını anlayan kişilerdi ve içlerinde çoktan birer karara varmışlardı.
Olaylar tam da Qi Yan'ın öngördüğü gibi gelişmişti: Komutan mülkü dışarıdan demir kadar sağlam bir heyet gibi görünebilirdi fakat işin içine kişisel çıkarlar girince parçalara ayrılması an meselesiydi.
İkinci oğlu ona bunları diyen Lu Hanım da kalbinde suçluluk duydu. Ayrıca, bu imparatorluk fermanı çoktan genel bir meyil belirtmişti. O da bir anne olarak fazla yanlı davranamazdı.
Ve böylece, Komutan mülkünü üç parçaya bölme planı sessiz ve fark edilemez bir şekilde harekete geçmiş oldu.
Üç gün sonra Nangong Jingnu bir imparatorluk fermanı daha saldı. Komutanlık mülkünün ilk oğlu Lu Boyan, bizzat sıcak pınar dağına gitmek, fermanı iletmek ve askeri gücü teslim almakla görevlendirilmişti. Lu Zhongxing Lu köşkündeki ailesini alarak adına tanınan Yi vilayetine doğru yelken açacak ve sonrasında başkente dönünce resmi olarak vazifesinin başına geçecekti.
... ...
Göz açıp kapayıncaya dek bir ay daha geçti. Qi Yan Gu Feng'e, Wu Er'ın her davranışını ve hareketini gözetlemeleri için şehrin güneyindeki özel köşke yerleştirilmek üzere güvendiği iki astını seçmesini emretti.
Bundan hemen sonra Qi Yan birine Liu YuAn'ın başkentteki adresini bulmasını emretti, ardından başka birini, Sifang bankasının emri altındaki bir restoran hanında görüşme talebi belirten mesajı Liu YuAn'a iletmesi için yolladı.
Xie An'ın ölümünden sonra Gu Feng ve Qian Yuan, Qi Yan'ın talimatına gerek olmadan başkentteki restoranların, hanların ve çayhanelerin çoğunu yel gibi bir hızla ele geçirmişti. İş rakipleri olan Xie ailesi yokken Qi Yan'ın işletmesi başkentte çabucak kök salmıştı.
Liu YuAn sözleşildiği üzere restoran handaki hususi odaya geldi. Fakat onu bekleyen Qi Yan değil, bir torba bayıltıcı ilaçtı.
Qi Yan işe Altıncı Prens Nangong Lie ile başlamaya, maskeli kişiyi sakinleştirmek için onun hayatını kullanmaya karar vermişti.
Hususi odanın içinde, maske takmakta olan biri belirdi. Emri altında çalışan kişilere Liu YuAn'ın kıyafetlerini çıkarmalarını emrettikten sonra bir şişe sıvı çıkarıp o sıvıyı Liu YuAn'ın bedenine eşit oranda sürdü, dudaklarını ve saçlarını bile atlamamıştı...
Qi Yan bu görevi başka birine gönül rahatlığıyla veremeyeceğinden, Gu Feng'e bu işle ilgilenmesi için gizlice başkente dönmesini emretmişti.
Özel olarak hazırlanmış ilaç, Liu YuAn'ın bedenine sürülmüştü. Bir tek bu, vücuda herhangi bir yolla alınırsa hiçbir etki yaratmazdı fakat şarapla bir araya geldiğinde ölümcül bir zehir halini alırdı.
Bu, Qi Yan'ın Nangong Lie için hazırladığı bir plandı. O kişi daha önce bir gün olsun ayık gezmemişti ve bu güzel Liu'ya çok önceden göz koymuştu.
Bu esnada, Qi Yan başka bir çayhaneye geldi ve önünde oturan kişi...
***
0 notes
dakikamagazin · 16 days ago
Link
Ankaralı Turgut'tan müjdeli haber: İlk defa gözlerini kırptı
0 notes